1 Mayıs 2014 Perşembe

DEMİR ALDIK: BİLİNMEZ  DİYARLARA-BİLGİ OKYANUSUNA

Ne yazmam gerektiğini bilmiyorum, yada ne yazacağımı ama şuan tek istediğim yazmak. Neden ve niçin yazar ki insan, anlatmak için mi yoksa anlaşılmak için mi? Belki de her ikisi de.  Sanırım yazmanın güzel bir yanı ise kelimeleri daha dolu hissetmek daha iyi kavramak ruhunu kelimelere sığdırmak ruh kelimelere sığar mı !

Bildiğim en kesin şey bilmediğim bir çok şey olduğunu bilmek, ve ben her alana her konuya açım öğrenmeye bayılıyorum evet ben kesinlikle bir öğrenciyim. Öğrenmek-anlamak-sorgulamak-araştırmak-aramak ve güzel-zarif-önemli vs her şeyi fark etmek-bulmak ve tüm bunları paylaşmak hevesinde ruhum.

Uzun zamandır düzenli yazma hayali güdüyorum ama ne zaman başlayacağıma buna bir gün nasıl cesaret edeceğime hiç karar verememiştim, ama artık bunu yapmak istiyorum evet yazmak istiyorum, her konu ama her şey hakkında düşünmek ve yazmak, yazarak öğrenmek yazarak düşünmek yazarak anlamak istiyorum hayatı-hayatımı ve dünyayı.

Evet herkes gibi bende kendi hayatımın kaptanıyım ve uzun zamandır kıyıda gel-gitler yaşıyor bir türlü okyanusa uzaklara yelken açamıyordum,  bu cesareti bulamıyordum ama açılmak hissi hep aklımdaydı, peki ama beni bu zaman kadar uzaklar açılamamam da ki en büyük şey korku muydu, evet korkuyordum kaybolmaktan belki geri dönememekten hatta en önemlisi geri döndüğümde eski kişi olarak dönemeyeceğimden, bu yolculukların beni çok değiştireceğinden evet değişmekten mi korkuyorum?  Aslında öyle heyecan verici ki maceracı ruhuma öyle uygun ki yenilik-bilinmeyene yolculuk bu yolculuğa çıkmamak aptallık olurdu.

Evet kısa kesiyorum bu gün günlük. Kaptanın seyir defterinin ilk kayıtlı sayfasını oluşturdum, elbette daha öncede birçok kez birçok farklı şey yazdım ama kayıtlara geçirmemiş ve dedim ya böyle bir maceraya karar vermemiştim.

Bundan böyle her gün ya da gün aşırı seyir defterine notlar-anılar-duygular-düşünceler araştırmalar yazmaya devam edeceğim.

Bu gün 1 Mayıs 2014 kaptanın seyir defterinin ilk günlük yazısı ilk düşünceleri, demir aldık bilinmez uçsuz bucaksız farklıklara, bilgi okyanusuna yelkenler fora, bu yolculuk boyunca hangi limanalara hangi fırtınalara hangi sessiz yıldızlı gecelere hangi ıssız sıcak çekilmez gündüzlere, hangi soğuk ürperten günlere hangi mutlu heyecanlı anlara tanıklık edeceğiz, hadi bakalım vira BİSMİLLAH ;)

SEVGİYLE KUCAKLAR SAYGIYLA SLMLARIM ;)


1 MAYIS 2014 / PERŞEMBE 23:30 

14 Eylül 2009 Pazartesi

İster evli, ister bekar olun MUTLAKA okuyun!

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.
"Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
-Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. `Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor` diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
-Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
-Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
-Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
-O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.
Acabasöyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
-Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. Işim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım.Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
-Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
-Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
-Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
-Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
-Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
-Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
-Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
-Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?